Ana səhifə

Ahmed hulûSİ’de kavramlar av. Asuman Bayrakçı kurân-keriM "B" meal iLÂveli yağmur


Yüklə 304.5 Kb.
səhifə2/4
tarix27.06.2016
ölçüsü304.5 Kb.
1   2   3   4

"ALLAH"ın sistemini, düzenini idrâk etmeye çalış !...

"BEN DİLERİM, DİLEDİĞİMİ YAPARIM, YAPTIĞIMDAN BANA SUAL SORULMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR"

diyenin sistemini ve düzenini anlamaman senin en büyük suçundur ki, ondan daha büyüğü de olmaz !...

Aklı olan, evrende geçerli olan gerçekleri; yöresel ve göresel olan gerçekleri değil, mutlak gerçekleri idrâk ederek, bu mutlak gerçeğe ve sisteme göre yaşamına yön verir; ve programında kolaylaştırılmış ise sonsuz huzur ve mutluluğa erişerek, belki de, bir gün bizlere katılır !...

Aksi halde... Dünyadan 130 milyar insan geçmiştir, biri daha geçti derler!... de; bir süre sonra adı bile anılmaz olur !.

Milyarlar kere milyar canlının geçip gittiği gibi !.

- Ama Elf, bu gerçekleri bilmeyen bugün bile binlerle öğretici var çeşitli isimler ve ünvanlar altında !.. ve milyonlarla talebeleri!.. Çoğu, mecâzî, hayalî kavaramlar peşinde son derece iyi niyetle koşturup duruyorlar !...

-Ama, taklit onlara yetiyor; ve işin gerçeğini tahkik etmiyorlar!...

Allah sisteminin ve düzeninin gerçeğini araştırıp kavramaya çalışmıyor, işin mecazı ve taklidi ile yetiniyorlar !... Oysa dünyada bırakıp gidecekleri ve bir daha hiç bulamayacakları menfaatlar peşinde aylarını ve yıllarını gözü kapalı tüketiyorlar !...

Çoğunun gayesi dünyayı en güzel şekilde yaşamak; ve bu arada da öbür tarafta kendisine faydalı olacağını düşündüğü birinin bu hâlinden istifade etmek için, gönlünü alıp, adını onun adı yanında geçirtmek !...

Cem, onlar, Allah'ı, bir tanrı sanıp akılları sıra onu kandırmaya çalışıyorlar ama bu asla mümkün değildir !..

Ne Allah, bir tanrıdır; ne de sisteme ters düşen davranış veya kişinin bu yaptığının karşılığını almaması !...

Hem unutma ki, herkes lâyık olduğu topluluğu bulur; her topluluk da lâyık olduğu önderi !..

Eğer bir kişiye gerçekten hidayet olmuşsa sizin deyişinizle, o kişi hangi ünvana sahip olursa olsun; ne kadarlık bir topluluğa faydalı olmaya çalışırsa çalışsın, HADDİNİ BİLİR; ve kendisinden mutlaka daha ileride birilerinin olacağını idrâk ederek, bu sahada araştırmalarına devam eder; tâ ki evrensel gerçeğe erip onun sonuçlarını yaşayana kadar !...

Aksi halde, bulunduğu mevkiin nimetleri içinde, o nimetlerin - ister mânevi ister maddi- perdesiyle mutlak gerçekten perdeli olarak bu dünyadan geçer gider!.

- Peki, bu durumda bana öncelikle ne tavsiye ediyorsun Elf?.

-Devamlı araştır ve sürekli düşün !...

Daima yeniye açık ol !... Hiç bir konuda önyargılı olma !..

Gerçeğini ve sistem içindeki yerini tesbit edemeden hiç bir şey hakkında hüküm verme !..

İnsanları yargılamak, onların dedikodusunu yapmak sûretiyle zamanını sakın israf etme !..

Önce içinde yaşadığın sistemi kavramaya çalış ve sonra da adımlarını o sisteme uygun bir biçimde at !..

Sana danışılmadığı sürece, kimsenin işine karışma, akıl bile öğretme!... Ehli olan, zaten arar ve bulur... Ehil olmayana ise, akıttıkların, taş üzerine yağan yağmura benzer !..

-Elf, beni çok şaşırttın !... Sanki, bana vedâ ediyormuş gibi konuşuyorsun... Sanki, bir daha hiç görüşmeyecekmişiz gibisin...

-Evet Cem !...

-Ama nasıl olur ?... Daha hiç bir şey öğrenemedim ve yapamadım... O kadar çok eksiğim ve bilemediğim hususlar var ki.... Bunları nasıl tamamlayacağım?.

Beni böyle yapayalnız bırakıp gidemezsin Elf !..

- Üzgünüm Cem !...

Fakat, ben de, yetiştiricim olan Aynha'dan direktif aldım!... Beni, haddinden çok fazla şeyleri açıkladığım yolunda uyardı !...


NİCE ÇÖLLERE KARŞILIKSIZ YAĞMUR YAĞAR AMA

KUM TANELERİ SADECE SEYREDER DAMLALARI…



Nice çöllere karşılıksız yağar yağmur ama, kum taneleri sadece seyreder damlaları!

Beklenti ya umuttandır, ya ilimsizlikten!.

Toprak mezarını sırtında taşıyanlar, geçmiştir dünyadan ve içindekilerden… Zira “fefirru ilallah” onlarda zuhûr etmiş, firar etmişlerdir Allah’a!.

Allah ef’âlini seyreder onlar, acaba bir gül daha açacak mı bahçede diye… Umutla… Sevgiyle… Bu da beklenti sanılır başkalarınca…

Gönül ne mey ister, ne meyhâne; gönül yâr ile dostluk ister, mey bahâne… Dedikleri gibi, hemhâl olacak bir yâr ararlar cihânda.. Bu da kesretin gereğidir, ve sonucu!… Kesret mertebesinde, bu durum sonsuz devam eder…

Neyse dostlar, sizin fazla vaktinizi almayayım…

Verin…


Karşılık beklemeden verin…

Gerekirse diyetlerini de verin!

“Ben”inizi de verin!

Allah ahlâkıyla ahlâklanmak için sahip olduğunuz ne varsa verin!.

Zaten alacaklar; mertlik yiğitlik sizde kalsın; verin!.

Çıplak geldik; çıplak gideceğiz!…

Dünyalığınızı verin; ahretliğinizi verin!. Yaksa da yana yana verin!

Altıncı bilir, altın yanmadan saflaşmaz!.

“Kurban”dan bahseden âyetteki “nusûk” da, gümüşün saflaşması için arıtılması işlemi anlamına geliyor..

Bize teklif edilen belli…

Saf”laş… “Safiye” ye ulaş!.

Bunun için yaratıldı iseniz, bir dem gelecek bu kolaylaşacak; gerekenleri yapacaksınız; saflaşacaksınız, safiyeye ulaşacaksınız!.

Ama bu belki de kolay olmayacak; çok zorlanacaksınız!…

Üzerinizdeki fazlalıkları vermek, bunca yıl çalışıp emek vererek sahip olduklarınızı dağıtmak, hele hele karşılıksız olarak uzatmak çok ağır gelecek ve yanacaksınız!. Belki de yanıyorsunuz!. Ama bilin ki bu yanış hayrınıza!. Çıplak geldik, çıplak gideceğiz, verin kurtulun “BEN”inizi bile!


İLİM YAĞMURUNDAN KORUNUP(!)

(Yaratılış kemâline uygun olmadığı için)

KURUDUKTAN SONRA

YARADILIŞ AMACI YOLUNDA YOLUNA DEVAM EDENLER



Liyâkat kesbetmek mi?

Eğer müşrik terminolojisi olarak kullanılmıyorsa bu kelime; anlamı, senin ortaya koyduklarının karşılığını hakketmen anlamındadır!



Fark ediniz ki…

Tüm yanlışlarınızın temelinde Sistem ve Düzeni “OKU”yamamak; “tanrı” kavramına dayalı düşünmek; vehminizin varsayımlarıyla hayâli beklentiler içinde; yani bir tür mucize umutlarıyla yaşamak yatmaktadır!

Fark edemezsen bu yaşına rağmen taşın sert olduğunu, ateşin yaktığını, suyun boğduğunu; yani sistem ve düzenin ne olduğunu; o zaman benim gibi olgunluk sembolü olursun, ateşin boğup, suyun yaktığını anlamış(!) bir halde!!!.

Neyi hakkettiğini anlamak istiyorsun, yaşantına bak!.

Kendini kandırma!. Kendini aldatma!.

Azrâiliyet ardından İsrâfiliyetle ruh boyutunda yaşamaya başladığın zaman; dün, dünde kalacak; buna karşın sen ise, dünün üzerine inşâ ettiğin binanın içinde hapis!

Musalla taşında paşalar için de söyleniyor aynı cümle:

-ER kişi niyetine

Şehâdet ederim ki... "ALLAH" herkesi ne için yaratmışsa, ona yaratılış amacının kemâline ermesi için HAKKETTİĞİNİ vermekte ve onu o işle meşgul etmektedir!.

Herkes yaratılış kemâline uygun işle meşgul olmaktadır...

Yaratılış kemâline uygun olmayan, ilim yağmuru üzerine yağsa dahi, o bundan çok sıkı şekilde korunup, kuruduktan sonra da yaratılış amacı yolunda yoluna devam etmektedir.


DAMI NAYLONLA SIMSIKI  KAPLI

VE YAĞMURLARI GEÇİRMEYEN

KERPİÇ EV…

Mezrada doğup büyüyenin düşünebildiği “Yeni Evi”!



Herkese yeni bir ev vaad edilmiş!.

Hepiniz yaşamakta olduğunuz bu evlerinizi terkedeceksiniz, sonra da hepinize birer yeni ev verilecek,” demişler...

Eğer inanıyorsanız size yeni bir ev verileceğine, istediğiniz gibi tasarlayın, siz şekillendirin yeni evinizi,” denmiş!..

Bu arada tek şart, yeni ev, içine girene kadar görülmeyecek!..

Buna inanmayanın ise elbette yeni ev konusunda hiç bir talebi yok!.

Anadolu’nun ücra bir köyünün mezrasında yaşayana da soruluyormuş nasıl bir ev istediği; New York, Manhattan’da gökdeleninden dünyayı seyredene de...

Hiç haksızlık edilmeden, her inanana, nasıl bir ev tasarladığı soruluyor; hepsinin tüm istekleri onların yeni evlerine uygulanıyormuş!.

Arasıra gidebildiği yakınındaki, kerpiç duvarlı evlerle donanmış köyü, en gelişmiş muhteşem dünya olarak bilen; mezrada, tezek duvarlı tek göz odada, sarıkız adlı ineğiyle yaşayan kişi de tasarlıyormuş kendi için yeni bir ev; ufkuna, görgüsüne göre...

New York’ta, ya da Los Angeles’ta, uzaktan kumandalı, bilgisayar kontrollü, güneş enerjili evinden, dünyanın her köşesine istediği anda bağlanıp dostlarıyla online görüşebilen, yahut asistanlarına talimatlar yağdırarak işlerini yöneten; aynı gün içinde akşam yemeği için Tokyo’ya havalanan kişi de tasarlıyormuş kendi için yeni bir ev, edindiği görgüsüne, ufkuna göre!.

Mezrada doğup büyüyen yeni evini istiyormuş düşünebildiği en gelişmiş hâliyle, edinmiş olduğu görgüsü ve ufkuna göre...

Duvarları tezekten değil, köydeki gibi kerpiçten olsun evimin... Tavanı da topraktan değil, saglam tahtadan olsun... Damı da naylon kaplı olsun da yağmur girmesin, kar girmesin... Hemi de iki göz olsun da sarıkız benimle aynı odada kalmak yerine, bitişik gözde kalsın. Bana da sıcağı gelsin!!!.. Hemi de içersinde odun yakan yuvarlak gözel sobası olsun... Bu ot dolu yatak yerine, yün yatağım da olsun yeni evimde... Mum yerine gaz lambam da olsun!..”

Sıralıyormuş böylesine isteklerini mezrada doğup lüks denen yaşamı göz ucuyla köyde gören kardeşimiz...

Günlük sorunları da malûm... Sarıkızın sağlığı, koyunun sütü, tavuğun yumurtası!. Bir de mezraya çıkanlarla, köylünün dedikodusu...

New York’taki de sipariş veriyormuş yeni evi için...

Bıktım bu durağan manzaralı sabit evden... Uçan mobil bir evde yaşamak istiyorum artık... Bilgisayar komutuna bağımlı, yazılımından başka şekilde evi düzenleyemeyen sistemden nefret geldi!.. Beynimden geçirdiğim düşüncelerimi okuyup, anında uygulayacak zeki bir ev istiyorum!.. Özel sistem istiyorum evimde, normalde göremediklerimin hepsini istediğimde görebilmeliyim... Diğer canlı türleriyle görüşüp, konuşup, anlaşabimemi sağlayacak sistemler istiyorum evimde!.. Onların zararlarından korunabilecek güvenlik sistemleri istiyorum!.. Uzayda sonsuzluklarda dolaşıp, o ortamların sonsuz yeniliklerini ve güzelliklerini değerlendirebileceğim; beni daima sağlıklı ve mutlu yaşatabilecek sistemler kurulu olsun yeni evimde!” deyip, acaip isteklerde bulunuyormuş Yeni Kent'li de, o güne dek edinmiş olduğu görgüsüne, ufkuna göre!.

Hiç derdi değilmiş Yeni Kent’linin, kabile halkının sorunları!.. Onların dedikoduları, yalanları, iftiraları, çıkar kavgaları vs. vs... Gün dolsun da gideyim şu hazırlanmakta olan yeni evime beklentisindeymiş sadece!.

Hikâye bu ya... Gerçekten de günü gelmiş, terketmişler her ikisi de yaşadıkları evlerini, herkes gibi. Bırakmışlar geride eski hane halkını, yaşadıkları ortamlarını, toplumlarını ve açmışlar gözlerini yeni evlerinde!

Gözlerini açmışlar ikisi de, görgülerinin, bilgilerinin ve ufuklarının karşılığı olan yeni evlerinde çok mutlu bir şekilde; birbirlerinden habersiz yaşam şartlarında!..

Tezek içinde yaşamaktan kurtulmuş olmanın rahatlığı içinde, hayal edebildiği en gelişmiş kerpiç evde, yanıbaşında sarı kızıyla en mutlu bir şekilde yaşarken bizim mezralı; Yeni Kent’li de uzayın bilinmedik boyutlarında yeni eviyle tur atıp, düşünceleriyle çevresini kontrol ederek keyif çatıyormuş!.

Neyse... Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...

Bu hikayeden, “önemli olanın geride bırakacağımız evin nasıl olacağı değil, gelecekte gideceğimiz evin nasıl olacağıdır” sonucunu çıkarmış olabilir bazılarımız.

Evi ahşap veya beton olarak da algılayan olabilir; kişinin bilinç bedeni olarak da değerlendiren çıkabilir!.

Ancak, bir gerçek daha var ki, o da, sadece yeni bir eve gideceğini kabul etmekle veya sadece “âhirete iman ettim” demekle, hatta ve hatta, eskinin değil, yeni evin daha önemli olduğunu kabul etmekle, iş bitmiyor!. Çünkü, sonsuza kadar yetineceğiniz o evi, kendinizde keşfedebildiğiniz ve kullanabildiğiniz kuvve ve özelliklerle; kendi ellerinizle; el ân ve “Biz-zat kendiniz imar etmektesiniz!.

Eğer, bugüne kadar öğrenebildikleriniz, farkedip kavrayabildikleriniz, kendinizi nasıl ve hangi özelliklerle tanıyabildiğiniz size yetiyorsa, “bundan sonra yeni şeyler öğrenmeme ve yeni kavrayışlara ihtiyacım yok, elimden gelen budur” diyorsanız; buyrun yaşam sizin! Seçim de, karşılaşacağınız sonuçları da size ait!

Yok eğer, kozanızla yetinemiyorsanız ve daha iyiye ulaşma arzusu varsa içinizde; bunun da ötesinde, sadece, bu dünya yaşamınız sürerken, değerlendirebileceğiniz varlığınızdaki ilâhî kuvvelerle ebedi yaşam evinizi imar edeceğinizin bilincine ermişseniz; o taktirde, her şeyin aslını sorgulamak, araştırmak, öğrenmek; gerekenleri de uygulamak zorundasınız!. Sürekli yeni ufuklara açılmak, sürekli yeni birşeyler görüp öğrenmek, sürekli yeniye kendinizi adapte etmek zorundasınız!. Çünkü "Allah her an yeni bir şandadır"; sürekli yeni yaratmaktadır. Oysa siz, yenilere açılıp, yenilere adapte olmadığınız taktirde, "dün"de kalmış olacaksınız; yeni ve yeniliklerden ebeden mahrum kalmak üzere...

Bunun için de yaşam kılavuzumuz olan “Kur'ân’ı OKUmak” tek çaredir... Kur’an’ı OKUyabilmek için de “B” sırrı ile bakışa “Bi-zati-hi” ermek, ve de bu kavrayışın gereğini ve sonuçlarını bilmek değil, “B-il-fiil” yaşamak zorunludur!


TAİF HALKININ

EFENDİMİZİ TAŞ YAĞMURUNA TUTMASI



Allâhumme ileyke eş’kû dâ’fe kuvvetiy ve kîllete hiletiy ve hevâniy alennâs; Yâ Erhamerrahimiyn, ente Rabbül müstad’âfiyn; ente erhamu biy min entekileniy ilâ aduvvin bağiydin yetecehhemuniy, ev ilâ sadıykın karîbin mellektehu emrî. İn lem tekûn gadbane aleyye, felâ ubâliy, gayre enne âfiyeteke ev seûliy. Euzü binûri vechikellezi eşrekat lehu zulûmatu ve salâha aleyhi emriddünya vel âhıreti en yenzile bi gadabüke ev yehılle aleyye sehatük; ve lekel utba hatta terda ve lâ havle velâ kuvvete illâ bike.”

"Allahım, kuvvetimin yetersiz kaldığını, çaresiz olduğumu, halk nazarında hor hakîr hâle düştüğümü görüyorsun. Ya erhamer rahimiyn, zayıf görülüp ezilenlerin Rabbi sensin. Kötü huylu ve kötü tavırlı yabancı düşmanın eline beni terketmeyecek, hattâ himayemi ellerine verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar Rahimsin.

Allah’ım, bana karşı gazablı değilsen; çektiğim eziyet ve belâlara hiç aldırış etmem. Ancak şu da var ki, koruma sahan bunları da çektirmeyecek kadar geniştir. Allah’ım, gazabına maruz kalmaktan, yahud rızasızlığından, senin bütün zulmeti parıl parıl aydınlatan, dünya ve âhıret hallerinin yegâne selâmete çıkartıcısı olan NUR’u Vechine sığınırım. Allah’ım rızan olasıya senden affını diliyorum. Havl ve kuvvet ancak seninledir."

Efendimiz Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem, görev alışının ilk zamanlarında, gerçeği tebliğ etmek üzere Taif şehrine gitmişti.

Taif halkına elinden geldiğince gerçekleri göstermek için gayret sarfetti. Ama onlardan aldığı cevap sadece hakaret oldu. Hattâ bu kadarla da kalmayıp çoluk çocuk onu şehirden kovup, taş yağmuruna tuttular. Atılan taşlardan mübarek ayakları kan - ter içinde kalmıştı.

Nihayet akrabalarından birinin bağına ulaşarak, bu son derece insafsız saldırıdan kurtulabildiler. Ama çok da gücüne gitmişti bu davranışları.

O hiç bir karşılık beklemeden, sadece gerçeği tebliğ etmek üzere onların ayaklarına gidiyor, aldığı cevap ise hakaret ve taşlanmak oluyordu! Gayrı ihtiyari gözünden yaşlar dökülerek yukarıda verdiğimiz DUA’yı yaptı.

İşte o zaman, Allah’ın emri ile dağlara vazifeli melek huzuru Resûle gelerek, vazifeli olduğunu ve şayed isterse, iki dağı birleştirerek Taif halkını helâk edebileceğini söyledi.

Oysa Hazreti Resûl intikam peşinde bir kişilik sahibi değildi!

-Umarım Allah onların neslinden İslâm’a hizmet verecek imanlı bir topluluk getirir.’ diye duada bulundu. Ve Mekke’ye döndü.Cenâb-ı Hak, O’nun bu duasını kabul etmişti. Bir süre sonra, Taif’te iman nurları yayıldı ve Taif müslüman oldu!

Büyük belâya, haksızlığa, derde, azaba düşenlerin okumasını hararetle tavsiye edeceğimiz bir duadır bu. Gece kılınan namazdan sonra, mümkünse secdede; veya beş vakit namazın farzlarının arkasından devam edilirse bu duaya, kısa zamanda selâmete erilir inşâallah.


 “NOKTA”SINDAKİ KUDRETİ AÇIĞA ÇIKARANIN

(“B” Sırrı ile yaşayanın)

ÜZERİNE, O DEĞERLERİ ÖRTMEK İÇİN İNEN

BELÂ YAĞMURLARI



Sır, “nokta”ndaki kudrette!

Sende bunu açığa çıkarttığında yağmur gibi üzerine düşmeğe başlar çevrenden iftiralar, yalanlar saptırmalar, karalamalar! Belâlar iner üzerine!

Seni ve senden açığa çıkanı ÖRTMEK için! Lâyık olmayanlar, senden açığa çıkandan uzak dursun diye!

Nokta”ndaki kudret, yeryüzünde insana bahşedilmiş tek ve en değerli şeydir! Ancak pek az kişide açığa çıkartılan bir değerdir.

Değerlidir bu şey” dendiğinde, onun için yaratılmamış olanlar da bir anda o değerli şeyi elde etmek için ona yönelirler...

Oysa korunması ve lâyık olmayan ellere geçmemesi gerekir onun!

Bu yüzden de birileri harekete geçirilir ve ehil olmayan insanların o çok değerli ilimden uzaklaşmaları için, ilim kaynağına her türlü çamur, iftira atılmaya, yalanlar uydurulmaya başlanır!

Yaradılışı dedikodu ile ömür tüketmek veya evcilik oynayarak senaryodaki kulluklarını tamamlamak üzere olanlar, konunun bu yönüne eğilerek, esastan, ilimden koparlar ve böylece dünyaya dönük yaşantılarına devam ederler!

Nokta”sındaki kudrete ermiş olanları, dışardan bakanlar, ateşe atılmış olarak görürler! Oysa ateş içinde selâmettedir onlar! Çünkü “hasbiyallahu...” sırrı vardır onlarda! Ateş onlara ulaşmaz!

Bilirler kendilerine ateş atanları, nedenlerini; bilgileri belgeleri vardır ellerinde, ama dönüp bakmazlar bile geriye!

Onlar “nokta”larındaki sırrın getirisiyle, seyr hâlindedirler olup biteni!

Onlarda “M” kalkmıştır! “N” ile seyrederler âlemi!

Atılan ateşler “M”ye ulaşır ancak! “M”si kalmamışların azabı kalmaz!

Kudret nazarıyla seyrederler hikmet yurdunu!

Belânın da, yalanın da, iftiranın da, saptırmanın da hikmetlerini!


DECCAL ÖNCESİ GÖKTEN YAĞACAK TAŞ YAĞMURLARI

(Meteor yağmurları)

DECCAL ÖNCESİ GÖKTEN YAĞACAK

TAŞ YAĞMURLARI(Meteor Yağmurları) ERTESİNDE

BİR ŞEKİLDE AÇIĞA ÇIKACAK OLAN "CİN"LER,

"DECCAL'İN ORDUSU" İŞLEVİ GÖRECEKLER



Bu yazımızdan önce, size dünya üzerinde çok büyük bir topluluğun beklediği tanrı(!)nın ayak seslerinden söz etmiştim. 1972 yılında konusunda tek kaynak kitap olan “RUH İNSAN CİN“ kitabını yayınlamış kişi olarak konuyu biraz daha açmak istiyorum gelişen şartlar dolayısıyla...

Eğer, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bahsetmiş olduğu, bu nesil kıyâmetinin küçük alâmetleri tamamlanmış ve sıra büyüklerine gelmiş ise...

Eğer, asırlarca evvel bahsedilen ve İbrahim Hakkı’nın “Marifetname”sinde söz ettiği 26 bin senelik dünya dengelerinin değişme süreci bu yüzyılda tamamlanacak ise...

Eğer, hicri tarihle her yüzyılın başında gelen “müceddid”, bu defa “son müceddid” olarak 1401–1410 yılları arasında gelmiş ve lâkabı “el Mehdi” ise... Ancak, belirtildiği üzere Mekke’de bir hac döneminde açığa çıktıktan sonra tanınacaksa...

Bilelim ki...

Mehdi”nin aşikâr olması öncesi nasıl “mehdiyet devri ilmi” yeryüzünde açığa çıkmakta ise, daha önce de belirttiğim üzere, “Deccal'ın zahir oluşu öncesi “deccaliyet devri uygulamaları” da aynı şekilde günümüzde dünya üzerinde yaşanmaktadır. Artık sıra kişiliklerin âşikâr olmasına gelmektedir.

Haber verildiği üzere “cinler yeryüzünde istisnasız tüm insanlara görünecek” uzaylı bir tür kimliği ile bir zaman sonra; ve Rasûlullah aleyhisselâmın haber verdiği, “Mesih DECCAL” lâkaplı insanlığın TANRI(!)sı olduğunu iddia edecek yalancı TANRI (Mesih) ortaya çıkacaktır!. Ardından da Hazreti İSA aleyhisselâm hadislerde belirtilen şekilde açığa çıkacaktır.

Gökten taş yağacak” diye işaret edilen meteor yağmuru; “doğuda, batıda ve ortada meydana gelecek üç yer batması”; depremlerin büyüklüklerinin ve sayılarının artması gibi olaylar ertesinde bir şekilde açığa çıkacak olan “cin”ler ne şekilde Deccal’ın ordusu işlevi görecekler bunu yaşayanlar görecek eğer nasiplerinde varsa...



Şimdi burada kısa bir açıklama yapmak istiyorum...
Cin” kelimesi “insan gözünün göremediği varlıklar” anlamında kullanılmıştır genel olarak. Bu genel mânâsı ile de “insan gözünün tespit edemediği tüm bilinçli varlıklar” bu kapsamda kabul edilmiştir. İster Dünya üzerinde yaşayanlar olsun, ister Güneş sistemi içinde veya ötesinde olsun!. AbdülKerîm Ceyliİnsan-ı Kâmil” adlı eserinde yedi katmandaki yedi farklı tür “cin”den söz eder. Bunların bir türünden birini Rasûlullah yakalamış, sonra da serbest bırakmıştı. Konumuz bu olmadığı için detaylarına girmeyeceğim. Dileyen araştırsın bunu!.

Bir zamanlar, dünya düz bir tepsi, Güneş, Ay ve tüm yıldızlar dünya çevresinde dönmekteler; diye düşünen kişiler gibi....

Hâlâ, dünya üzerindeki et–kemik bedenli insan adı verilmiş bilinçli varlıklar dışında başka bilinçli varlıklar olamayacağını iddia eden aydınsılar maalesef çoğunlukta...

Oysa...


Dünyanın düz bir tepsi olduğunu iddia etmek ne kadar yanlış ise; Güneş sistemindeki tek bilinçli varlığın insan olduğunu iddia etmek te o kadar yanlıştır!. Hele galakside!.

İnsanoğlunun, sadece santimetrenin onbinde 4'ü ile 7'si arası dalga boylarını değerlendirebilmesinden dolayı sadece bu spektrum aralığındakilerin var kabul edilmesi artık yüzyıl öncesine ait çağdışı bir kabuldür!.

Bugün bilim, bırakın beş duyuyu, beynin otuziki duyusu olduğunu iddia etmeye başlamıştır son yapılan araştırmalar sonucunda...

Bizim 1972'de yazdığımız üzere, beynin, yalnızca gözden gelen dalga boylarını değil bunun çok daha ötesindeki değişik dalga boylarını değerlendirdiği, belirtilmektedir.

Evet... Bugün, bir şekilde, insanlığın genelde göremediği bilinçli varlıklar aramızda dolaştıkları gibi; belki de birkaç yıl sonra başka bir sistemden gelerek dünya üzerinde açığa çıkacak değişik tür bilinçli varlıklar “Mesih DECCAL” ordusu olarak insanları yanlış hedeflere yönlendirmeye çalışacaklardır.


İnsanların bu “Mesih Deccal” ve ordusuna karşı tek savunma mekanizması DUA ve “LA İLAHE İLLALLAH” gerçeğini hatırlamaları olacaktır!.

Hazreti Muhammed aleyhisselâmın “LÂ İLÂHE” mesajını anlamış olanlar, kesinlikle hiçbir varlığın, ne tür özellik ve kuvvetlere sahip olursa olsun, TANRI olmasının mümkün olmadığını, “tanrılık kavramının geçersizliğini” bilerek, bu varlıklara tâbi olmayacaklardır.


Deccal, Müslümanlar dışındakilere İsa’yı yollayan “baba” olarak kendini tanıtırken: Müslümanlara da kendini “HAK” olarak tanıtacak ve “Varlığımda tapındığınız haktan başka bir şey yoktur. Ben Hakkım. Burada size zahir oluyorum. Bana secde etmeyen hakkı inkâr etmiş olur” gibi fikirlerle ortaya çıkarak onları kendine tâbi kılmaya çalışacaktır!.

Oysa kesinlikle bildirilmiştir ki “TANRI YOKTUR! TANRI’lık KAVRAMI” geçersizdir!... Hak, her zerre de aynı ölçüde zâhirdir!. Yalnızca bir birimin, kendisinin Hak olduğunu iddia ederek başkalarını kendine secde ettirmeye kalkışması, akı kara, karayı ak göstermek yani deccaliyettir; bâtıldır; kandırmacadır!.


Milyarlarca galaksiyi kapsayan evren içre evrenler, “ALLAH“ ismiyle işaret edilen tarafından ilmiyle ve ilminden, ilminde vücut bulmuşlardır!.
Her insan ve her varlık için “ALLAH”a giden yol, kendi dışına değil; KENDİ ÖZÜNE HAKİKATINA DOĞRUDUR!.

Dışarıda, ötede bir tanrı düşünen, ancak kendi zannındakine, hayâlindekine yönelmektedir!.

Tüm İslâm tasavvufunu yaşayan hakikat ehli, hep, âlemlerin iç içe boyutlar şeklinde varolduğundan söz eder ki, bu da kişinin, hakikatindeki TEK önünde varlığının hiçliğini hissetmesiyle son bulur!.

Panteizm”, birimlerin varlığından ve evrenin bütünselliğinden söz ederken; tasavvuf mutlak TEK (AHAD) indinde tüm birimlerin varlığının olmayışından söz eder. Tasavvuf ehli, hakikate ermek için kişinin “ego”–”ben”inin olmayışı gerçeğini idrak etmesini anlatır.


Zira, Dünyada oldugu gibi Cehennemin en büyük azabı da, insanın özündeki “ALLAH”tan perdeli kalması sonucudur. Yani tard edilmişliktir!
Çağdaş bilimin erdiği holografik evren tezi dahi “string”ler veya dalga sistemi içinde varlığın yaratıcı Kudret önünde önce TEK’liğini ve nihayet yokluğunu anlatır. “TEK'İN SEYRİ“ kitabını okuyun bu konunun açıklaması olarak lütfen.

İşte bütün bu gerçekler dolayısıyla, yeryüzünde tüm insanlara görünecek olan “cin” ismiyle anlatılmış dünyalı ya da uzaylı türler ile; onların desteğiyle sayısız olağan üstünlükleri ortaya koyacak olan Deccal’ın asla TANRI olmasından söz edilemez.


1   2   3   4


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət