Ana səhifə

Ağustos 2000 Y. A. Bagirov kurtuluş savaşi yillarinda azerbaycan-tüRKİye iLİŞKİleri II


Yüklə 283 Kb.
səhifə1/5
tarix25.06.2016
ölçüsü283 Kb.
  1   2   3   4   5
KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA

AZERBAYCAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

II

Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Yayımlayan:

Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.

Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti.

Ağustos 2000

Y.A. BAGİROV

KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA

AZERBAYCAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

II

Çeviren A. Hasanoğlu

C

II

¯¯¯¯¯¯¯

(*) Marksizm-Leninizm Enstitüsü Azerbaycan Şubesi Parti Arşivi, 609, 1, 15, 105. (N.Narimanov'un kişisel arşivi).

(**) Magerram oğlu İbrahim Abilov, 1881 yılında Nahçevan bölgesinin Ordubad kentinde bir zanaatçının çocuğu olarak doğdu. İlk öğrenimini Ordubad okulunda yaptı. 1902 yılında Petrovsk'a (şimdiki Mahaçkala) çatışmaya gitti. Kısa süre sonra Bakû'ye göçtü. Burada Balahan'daki petrol tesisinde çalışmaya başladı, daha sonra ise demiryolunda ateşçi yardımcısı olarak çalıştı. 1905'te Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne girdi.

Yasadışı yayınlar yayma suçundan atıldığı hapishaneden çıktıktan sonra Petrovsk'a gitti. 1907 ilkbaharında Hazar Denizi ticaret filosu denizcilerinin yaptığı grevin düzenlemesine katıldı. 1907 Eylül'ünde Bakû'deyken, Bolşevik işçi Hanlar Safaraliyev'in cenaze töreni gösterilerinde, işçileri çarlığa karşı devrimci savaşımı sürdürmeye çağıran bir konuşma yaptı.

Abilov, 1908'de İranlı devrimcilere yardım etmek üzere İran'a gönderildi. 1909'da Bakû'ye geri döndü. 1912'de, Bolşevikler G.Sultanov, D.Buniyatzade, A.Rasulzade ve diğerleriyle birlikte çalıştığı yasal Baki Hayati gazetesi onun redaksiyonu altında yayınlandı. 1913'te Abilov, tekrar tukuklandı ve Astrahan'a sürüldü.

Eylül 1918'de Abilov, Zakaspiysk eyaletine geçti. Karasnovodsk'ta karşı-devrimci yerel yöneticilerin eline düştü ve birkaç ay hapis yattı.

Azerbaycan'da Musavatçılarnı egemen olduğu dönemde Abilov, sağ ''Gummetçiler'' fraksiyonundan Musavatist parlamento üyesiydi. Bu dönemde Bolşeviklerin ilkesel politika ve taktik sorunları konusunda yanlış bir tutum izledi ve sık sık yanlış politik iddialarda bulundu. Ama Azerbaycan'daki 1920 Nisan darbesi döneminde hatalarını anlayarak Bolşeviklerin saflarına katıldı.

1920 yılında Sovyet egemenliğinin Azerbaycan'da zafere ulaşmasından sonra Abilov, Eylül 1920'de, BakØu'de yapılan I. Doğu Halkları Kongresi'nde seçilen Propaganda ve Eylem Sovyeti'nin sekreteri olarak çalıştı. 1921'de Azerbaycan SSC, daha sonra ise Kafkaslar Ötesi Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Türkiye'deki diplomatik temsilciliğine atandı, Abilov'un parlak diplomatik yetenekleri bu sorumlu görevde ortaya çıktı. Sovyet diplomasisinin görevlerini iyi anlaması, karmaşık dış politika sorunlarında doğru ve çabuk hareket etme becerisi, doğu halklarının yaşantısını yakından bilmesi gibi nitelikler Abilov'un diplomatik alanda başarıyla çalışmasına yardım etti.

AZERBAYCAN SOVYET SOSYALİST

CUMHURİYETİNİN TÜRKİYE'DEKİ

ELÇİLİĞİNİN FAALİYETİ

Sovyet egemenliğinin Kafkaslar Ötesi'nde kazandığı zaferle birlikte Sovyet Azerbaycanı ve Türkiye arasındaki ilişkilerde yeni bir aşama başladı.

''Ülke içinde ilk örgütsel kuruluş dönemi bittiğinde ve Kafkaslar Ötesi cumhuriyetlerinin karşılıklı ilişkileri bir defada ve sonsuza dek tüm Kafkaslar Ötesi'nde Sovyet rejiminin kurulması olgusuyla düzenlendiğinde Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devrim Komitesi şu kesin kararı ortaya koydu: Azerbaycan SSC'nin Türkiye'deki elçiliğinin kurulması için acele etmek gerekir'' (*).

İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması karşılıklı yarar temeline dayanan ekonomik işbirliğine kesin etkide bulundu (*). Azerbaycan hükümeti, cumhuriyetin tanınmış siyaset adamlarından olan İbrahim Abilov'u (**) Türkiye elçiliğine atadı.

1921 yazında, III. Komitern Kongresi delegesi olan İ. Abilov, bir oturumda Lenin'e Azerbaycan SSC'nin gelecekte Türkiye elçisi olarak katıldı (*). Abilov, Moskova'dan döndükten sonra Eylül 10921'de Bakû'den Türkiye'ye geçti. İ.Abilov, Türkiye'de bulunduğu sırada Türk hükümet çevreleriyle ilişki kurdu. 28 Eylül 1921'de Samsun'dayken Türk Ordusu'nun Sakarya'da kazandığı zafer nedeniyle Mustafa Kemal'e bir kutlama telgrafı gönderdi ve buna karşılık kendisinin Batum'dan gönderdiği resmi yazı üzerine Kazım Karabekir'den bir telgraf aldı (**).

12 Ekim 1921'de İ.Abilov bir heyetle birlikte (heyette 25 kişi bulunuyordu: Mirza Davud Rasulzade, Asker Askerov, Yusuf Ahundov, İsmail İsmailov, Aga Baba Yusifzade, Rıza Tahmasib (şimdi profesör, C.Cabbarlı adlı ''Azerbaycan film'' stüdyosunun baş rejisörü), Musa Slutanov ve diğerleri) Ankara'ya geldi ve Türkiye Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) ve başka yüksek mevsi sahibi kişiler tarafından törenle karşılandı. Azerbaycan SSC elçiliği görevlilerinin gelişi kent halkınca da büyük ilgi ve sevgiyle karşılandı.

Abilov şunları yazıyordu: ''11 Ekimde, Dışişleri Bakanı'nın danışmanı Suad Bey ve Mustafa Kemal Paşa'nın yaveri bizi karşılamak üzere otomobille kentin 30-40 verst kadar dışına çıkmışlardı. (1 verst 1,06 km.ye eşittir). Yusuf Kemal Bey bizi kente iki saatlık uzaklıkta karşıladı. Anadolu halkının bize karşı tutumu çok içten ve dostçaydı. Trabzon'dan Ankara'ya kadar bütün kentlerde ve köylerde içtenlikle karşılandık ve kabul edildik'' (*).

Türk gazetesi İkdam'ın bildirdiğine göre 15 Ekim 1921'de İ.Abilov, TBMM Başkanı ve Türk Ordusu Başkomutanı Mustafa Kemal tarafından Yusuf Kemal'in de katıldığı bir törenle kabul edildi ve güven mektubunu sundu. Daha sonra İ.Abilov ve Mustafa Kemal karşılıklı birer konuşma yaptılar (**).

Aynı yılın 23 Ekiminde Azerbaycan SSC bayrağı Ankara'da törenle göndere çekildi. Mustafa Kemal'in başkanlığındaki Türk hükümetinin hemen hemen bütün üyeleri ve Ankara'da güven mektubu vermiş diplomatlar bu törene katıldılar.

Bir konuşma yapan Mustafa Kemal Paşa, Abilov'un önerisi üzerine Azerbaycan SSC bayrağını elçilik binasına çekti (***).

Azerbaycan Elçiliği, Azerbaycan-Türkiye dostluğunun işareti olarak TBMM'ye ve Mustafa Kemal'e Azerbaycan Hükümeti ve halkı adına çeşitli armağanlar verdi. Bu armağanlar arasında üzerinde ''Azerbaycan İşçi- Köylü hükümetinden Türk Devriminin Kahramanı Mustafa Kemal Paşa'ya'' (****) yazısı bulunan altın bir Kafkas süvari kaması da bulunuyordu.

Türkiye'deki Azerbaycan SSC Elçiliğinin en önemli faaliyeti, özellikle Samsun, Trabzon ve Kars'ta gruplaşmış olan karşı-devrimci beyaz göçmen anti-sovyet örgütlerin ortaya çıkarılması ve kapatılması alanında olmuştur. Abilov bir mektubunda şöyle diyordu: ''Çalışmalarını Azerbaycan'dan yürüten Nuri Paşa başkanlığında bir örgüt bulunduğunu ve bu örgütün üyelerinin eski Musavatçılar olduğunu ortaya çıkarttım'' (*).

Bundan başka Kafkaslar Ötesi'nden özellikle de Azerbaycan'dan gelme karşı-devrimciler Trabzon'da gruplaşmışlardı. Bu gruplar sovyet egemenliğine karşı yasa dışı bozucu çalışmalarla yetinmeyip örgütlerini yasallaştırmaya kalkıştılar. Doktor Hosrov Sultanov başkanlığındaki karşı-devrimciler sözde Azerbaycan'dan göçenlere, dağlılara ve bölgedeki yoksul Türklere yardım etmek üzere Trabzon'da bir ''hayır derneği'' kurdular. Abilov'un bildirdiğine göre, derneğin tüzüğünde Anadolu'nun tüm kıyı kentlerinde ve Kars'ta şubeler açılması öngörülüyordu (**).

Bu derneğin organizasyon komitesine yerel ulusal savunma komitesinin iki üyesi de dahildi.

Abilov'un verdiği haberlere göre organizasyon komitesi derneğin başlangıçtaki kuruluşu ve desteklenmesi için gereken paranın gönderilmesine ilişkin bir dilekçeyle Türk hükümetine başvurdu.

Buna benzer karşı-devrimci bir komite de ''Rehberler'' adı altında Kars'ta faaliyet gösteriyordu. Bu komitenin en önemli kişileri Musavatçıların eski Tatar alaylarından subaylardı. Türkiye'ye girenleri ve Türkiye'den çıkanları izlemek, Doğu Cephesi Karargâhına bilgi vermek ve Türkiye'nin Sovyet cumhuriyetlerine karşı askeri eylemlere girişmesi halinde ajan rolü oynamak komite üyelerinin görevleri arasında bulunuyordu (*).

Bu örgüt daha sonra düzenli Kürt süvari birliğinin eğitmeni ve örgütleyicisi olarak Kürtler arasında çalışmak üzere Sivas'a gönderilen Kars karşı haberalma örgütü eski başkanı ve Sovyet cumhuriyetlerinin ateşli düşmanı Behayatdin Bey tarafından kurulmuştu.

Kars Komitesi'ne üye Sovyet Azerbaycan göçmenleri Doğu Cephesi Karargâhından kendilerini Türk uyruklular arasına almasını ve Doğu Cephesine göndermesini istediler. Ama ya Batı Cephesi'ne gitmeleri ya da Türkiye sınırları dışına çıkmaları emredildi. Ancak kısa bir süre sonra diğer pekçokları gibi bu kişiler de TÜrk uyruğuna kabul edildiler ve arasında özel görevler almış, özellikle Sovyet cumhuriyetleri hakkında askeri nitelikte bilgi elde etmekle görevli pekçok subay bulunuyordu.

Karşı-devrimci bir başka örgüt İstanbul'da çalışıyor ve Fransız hükümetinin her bakımdan desteklediği Paris Göçmen Örgütü'yle sıkı ilişkide bulunuyordu.

Abilov'un bir mektubunda bildirdiği gibi, daha sonra çalışmalarını hızlandırmaları için bu örgütlere 3,3 milyon frank tutarında büyük bir para yardımı yapıldı (*). İstanbul örgütünün başında Musavatçılar bulunuyordu.

Abilov bu konuda şunları yazıyordu: ''Samsun'da bulunan Gyanci kenti eski başkanı Gasan Fattahov İstanbul'a çağrıldı ve bir iş için İran Azerbaycanı'na gönderildi. Eski Musavatçı parlamento üyesi Arşaf Bey Tagiyev de şu anda orada bulunuyor ve Kürtlerden, Şahsevantslardan ve diğerlerinden oluşan birlikler kuruyor. Böylece karşı-devrimcilerin Kafkasya'daki ve sınır şeritlerindeki hızlı çalışmalarının Antant, tarafından desteklenmesi sayesinde bize karşı yeni bir serüven tezgâhlandığı anlaşılıyor'' (**).

Karşı-devrimci örgütlerin faaliyetinden Türkiye yönetici çevreleri de haberdardı. Abilov'un Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal'le yaptığı görüşme sırasında Yusuf Kemal, ''...Anadolu topraklarında ASSC'de yürürlükte bulunan yönetime düşman örgütlerin bulunduğunu'' belirtti (***).

İ.Abilov olayları çok çabuk kavradı ve Türkiye'deki bu karşı-devrimci örgütlerin ortadan kaldırılması konusunda bir dizi önlemler aldı. TBMM Başkanı Mustafa Kemal'e Yusuf Kemal'le Sovyet cumhuriyetlerini hedef alan bir çalışma yürüten karşı-devrimci örgütlerin ve Türkiye'nin RSFSC ve Azerbaycan SSC ile dostluk ilişkilerinin bağdaşmayacağı konusunda birkaç kez konuştu.

O yıllarda bu sorunun çözümü gerek RSFSC, gerekse Sovyet Azerbaycanı açısından büyük önem taşıyordu. Çünkü hesaplarını karşı-devrimci örgütlerin bozucu provokasyon çalışmasına dayandıran emperyalistler Türkiye topraklarından yararlanmak, Azerbaycan'a saldırmak, Azerbaycan'ın petrol zenginliğini ele geçirmek, Azerbaycan'ı Sovyet Rusya'dan ayırmak ve böylece ona güneyden darbe indirmek umudundaydılar.

Kafkaslar Ötesi'ni ele geçirmeyi hayal eden bazı hükümet çevreleri de karşı-devrimci örgütlerin Türkiye'deki faaliyetinin gelişmesine bir dereceye kadar yardım ettiler. İ.Abilov, N.Narimanov'a bu konuda haklı olarak şunları yazıyordu: ''Bazı Türk çevreleri arasında Pantürkist düşünceler giderek yayılıyor. Türklerin çoğu istilacı niyetlerinden henüz daha vazgeçmiş değiller ve Azerbaycan'ın Türkiye'ye bağlanması umudundalar. Örneğin düzenlediğim küçük bir gecede Posta-Telgraf Bakanı yaptığı Pantürkist konuşmanın sonunda yakın bir gelecekte Ankara parlamentosunda Azerbaycan milletvekillerini de görme isteğini belirtti'' (*).

İbrahim Abilov, Türk hükümetinden karşı-devrimci örgütleri hemen kapatmasını isedi. Bunun yanı sıra dışarı sürülmelerinde ısrar ettiği etkin anti-sovyet elementlerin de bir listesini verdi.

Türk Hükümeti bu konuyu görüştü, daha sonra İçişleri Bakanlığı'na, bu örgütlere karşı kesin önlemler alınmasını önerdi ve bu örgütlerin kısa zamanda ortadan kaldırılacağı ve elebaşlarının sürgüne gönderileceği konusunda Azerbaycan Elçiliği'ne Yusuf Kemal aracılığıyla güvence verildi (*).

Bunun dışında Türk hükümeti, Kazım Karabekir Paşaya (Doğu Cephesi Komutanı) Türk uyruklu olarak işe alınan tüm subayların Batı Cephesine gönderilmesi emrini verdi.

Anadolu'nun doğusundaki yerel koşulları ve ekonomiyi inceleyen Abilov, Azerbaycan hükümetine Trabzon ve Samsun gibi en önemli kentlerde konsolosluklar kurulması gerektiğini bildirdi.

Bu Azerbaycan ve Türkiye arasında ticari ve kültürel ilişkilerin kurulması için gerekliydi. Savaşın Türkiye ekonomisini zayıflatmış olmasına karşın Türkiye buğday, hayvan ve tütün bakımından yine de zengindi. Yurt dışına tütün ihraç ediliyordu ve Amerika'ya yapılan Türk ihracatının en önemli bölümünü de tütün oluşturuyordu. İ.Abilov'un Türkiye sanayi temsilcileriyle yaptığı görüşmeler ve söyleşiler onların ticari ilişkiler kurmaya ve Türk piyasasında boy gösteren Amerikalıları boykot etmeye hazır olduklarını ortaya koydu (**).

Anadolu limanları Trabzon ve Samsun gerek ekonomik, gerekse yönetim bakımından çok önemli noktalardı. Bu limanlar aracılığıyla yurt dışına büyük miktarda hayvan, buğday, tütün ve diğer mallar hariç ediliyordu. İ.Abilov'un düşündüğü gibi bunların bir kısmı da petrol ürünleri karşılığında Azerbaycan'a gönderilebilirdi.

Bu nedenle Abilov bu kentlerde ASSC konsoloslukları kurulmasını son derece gerekli görüyordu. Çünkü, bu Anadolu'yla politik, kültürel ilişkilerinin kurulmasında büyük rol oynayacaktı.

Gerçekten de Kars Konsolosluğunun ardından Trabzon ve Samsun'daki konsolosluklar açıldı.

*

Türk ordusunun Sakarya'da kazandığı zafer Türkiye'nin uluslararası durumunu büyük ölçüde güçlendirdi.

Emperyalistler politik oyunlar çevirmeye ve Kemalist Türkiye'yle uzlaşma yolları aramaya başladılar. Bu, Fransa ve İtalya'nın Türkiye'yle yaptıkları antlaşmalarda ifadesini buldu.

Bu dönemde Türkiye politikasının birinci olarak, doğuyla, özellikle de Türkiye'yle ilgili İngiliz-Fransız fikir ayrılıklarının daha da derinleştirilmesini ve emperyalizm güçlerinin zayıflatılmasını, ikinci olarak da Türklerin cephe gerisini güçlendirmek için rahat bir nefes alabilecekleri koşulların yaratılmasını amaç edindiği anlaşıldı (*).

Franklin Bouillion'la yapılan görüşmeler sonucunda 20 Ekim 1921'de nihayet uzlaşmaya varıldı ve Fransız-Türk anlaşması imzalandı. Buna göre Fransa ve Türkiye askeri eylemlere son verdiler. Fransa Kilikya'yı Türklere geri verdi, Türkiye ise Fransa'ya bir dizi ayrıcalıklar vermeyi vaad etti (*). Ayrıca gizli bir anlaşmaya göre Fransa, artık kendisi için gereksiz olan çok miktarda silâh ve cephaneyi Türklere sattı (**).

Mustafa Kemal bu anlaşmanın önemini daha sonraları şöyle değerlendiriyordu: ''Taşıdığı manevi önemin yanısıra bu antlaşma sayesinde yurdumuzun en sevdiğimiz bölgelerinden Kilikya'yı kurtardık''.

''Bazı düşmanlarımız bu bölgede kargaşalık çıkartmaya çalıştılar. Ama bu kargaşalık kışkırtmaları tam bir başarısızlıkla sonuçlandı'' (***).

Buna benzer bir antlaşma da İtalya ile imzalandı. Bu antlaşmaların imzalanması Türkiye'nin durumunu kat kat kolaylaştırdı, onu İtalyan-Fransız işgal ordularıyla savaşmaktan kurtardı.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, Fransız delegesi Franklin Bouillion devrimci Türkiye ve Sovyet ülkesi arasındaki dostluğu var gücüyle bozmaya çalıştı. Bunun için ''...görüşmeler sırasında Türklere Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerini bozma ve Kafkaslar Ötesi cumhuriyetlerindeki önceki hükümetlerin kurulmasına yardım etme önerisinde bulundu...'' (****).

RSFSC Elçisi Aralov ve Azerbaycan Elçisi Abilov, Yusuf Kemal Bey'le yaptıkları görüşmelerde bu durumu anımsattılar. Yusuf Kemal Bey şu yanıtı verdi: ''İlk gelişinde F.Bouillion'dan böyle bir öneri geldiği tamamen doğrudur, ama bildiğiniz gibi bu öneriyi kesinlikle geri çevirmiştik, öyle ki, F.Bouillion ikinci gelişinde bu konudaki kesin tutumumuzu bildiğinden bu sorunu ortaya koymaya bile cesaret edemedi'' (*).

Franklin Bouillion, Sovyet cumhuriyetleri aleyhindeki gizli maddeleri antlaşmaya sokamadı ama Ankara'da bulunduğu sırada pekçok Türk siyaset adamını Sovyet cumhuriyetlerine karşı kışkırtmayı başardı.

Bu sırada Sovyet aleyhtarı, savaşçı Pantürkist düşünceler Türk siyaset adamları arasında yeniden yayılmaya başladı ve Türkiye'yle Sovyet cumhuriyetleri arasındaki dostluk ilişkilerinin bozulması üzerine hesaplar yapılara gerek Batı Avrupa, gerekse gerici Türk basını tarafından yürütülen anti-sovyet kampanya hazırlandı. Sözde Sovyet birliklerinin Türkiye'ye saldırmak üzere Kafkaslar Ötesi'nde toplandıklarına ilişkin kışkırtıcı haberler duyulmaya başladı. Özellikle Azerbaycan'a düşman düşünceler arttı. N.Narimanov'un Abilov'a gönderdiği mektupta, gerek Rusya'da, gerekse Türkiye'de Sovyet-Türk ilişkilerinin bozulmasından çıkarı olan belirli karşı-devrimci gruplar bulunduğunu önceden haber verme gereği duyması bir rastlantı değildi. Ancak bu tür maceracılar özellikle Türkiye'de çoktu. Durum bir parça düzelir düzelmez bu maceracılar hemen havalanıyorlar, serüven yoluna düzülüyorlar ve İslâm ülkelerinin birleştirilmesi sloganını ortaya atıyorlardı. ''Türklere Rusya'yla dostluk ilişkileri yönünü izlemeleri gerektiğini anlatmalıyız'' (*).

Abilov Antant'ın Türkiye'ye ilişkin tutumunu doğru olarak belirledi. ''Antant doğu sorununun barışçı yoldan çözümlenmesi için büyük çaba harcıyor,'' diye yazıyordu Abilov, ''Kemalistlerin Sovyet cumhuriyetleriyle daha çok yakınlaşmasından korkan Antant devletleri Sovyet cumhuriyetleriyle Türklerin dostluk ilişkilerini bozmak için Türklerin şahsında bir müttefik kazanmak ve böylece Sovyet cumhuriyetleri ve doğu arasında sağlam bir engel yaratmak amacıyla herhalde bir dizi ödün vereceklerdir'' (**).

Fransız Heyeti'nin Ankara'ya geldiği sıralarda daha önce söylendiği gibi, dağılan beyaz muhafız ordularından arta kalanların ve emperyalistlerin Türkiye'yi Sovyet cumhuriyetlerine karşı kışkırtmalarına büyük ölçüde yardım eden çeşitli beyaz göçmen ''toplum örgütlerinin'' Türkiye'ye sığınma hakkı elde etmelerinden sonra durum daha da karıştı.

Ukrayna SSC ve Türkiye arasında dostluk ve kardeşlik antlaşması imzalamak ve Sovyet-Türk karşılıklı ilişkilerini güçlendirmek için M.V.Frunze'nin 9 Aralık 1921'de Türkiye'ye gelmesi ve bu karmaşık koşullarda çok büyük önem taşıyordu.

Antant devletleri, Sovyet-Türk antlaşmasından ve Türk ordusunun kazandığı zaferden sonra yeniden Türkiye'ye yaltaklanmaya başladılar ve Kemalistlerin bir bölüğünde doğudan batıya yönelme isteği görüldü. Aslında Türk hükümeti, Fransa'yla yapılan antlaşmanın genel olarak Türkiye'nin başka ülkelerle yaptığı bir tek antlaşmanın bile hiçbir zaman Rus halkıyla dostluk politikasına ters düşmeyeceği konusunda güvence veriyordu. Ama bu güvencenin içtenliğini doğrulamak ve Soyvet - Türk halklarının dünya emperyallizmine karşı ortak mücadelelerde doğan dostluğunu gerçekten güçlendirmek gerekiyordu. Lenin, Frunze'ye Ukrayna ve Türkiye arasında antlaşma imzalama görevinin yanısıra bu görevi de vermişti (*).

Türkiye'yle dostluk ilişkilerinin Sovyet cumhuriyetleri için ilkesel politik bir doğrultu olduğunu kanıtlamak gerekiyordu. Bu durum, Çiçerin tarafından M.V. Frunze'nin Türkiye'ye hareketinden önce onunla yaptığı görüşmede belirtilmişti.

''Bizim için,'' diyordu Çiçerin, ''Kemalist Türkiye'yle dostluk politikası değişken değil, ilkelere sahip bir politikadır. Bu, Vladimir İlyiç'in politikasıdır. Pek tabii ki benim de, sizin de. Emperyalist saldırıya direnç- tüm ezilen halkları bize yaklaştıran işte budur. Bu bir özdür, bu özden hareket ediniz. Her türlü değişken ihtimaller ise ayrıntıdan, süsten başka bir şey değildir'' (**).

M.V.Frunze tam zamanında geldi ve büyük yararı dokundu. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey bu sırada Franklin Bouillion'la görüşmek üzere Konya'ya gittiği için M.V.Frunze Ankara'da Dışişleri Bakan Yardımcısı Hikmet (Bayur) Beyle görüştü.

Hikmet Bey, M.V.Frunze'yi son derece soğuk karşıladı. Sovyet Rusya'nın Türkiye'ye önem vermediğini, Türkiye'ye karşı üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmediğini, sözde Türkiye'nin Yunanlılara karşı zafer kazanmasını istemediğini söyledi. Daha sonra bu memur, eğer Sovyet cumhuriyetleri yardım etmeyecek olurlarsa Türkiye'nin Fransa ve İngiltere'ye başvurmak zorunda kalacağı yolunda tehditler savurmaya başladı. Ve nihayet Lloyd George, Kerzon, Churchill ve Balfur'un doğudaki bu arada Türkiye'deki komünist propagandasına ilişkin sözlerini yineledi (*).

Hikmet Beyin Frunze'yle yaptığı görüşmenin böyle bir niteliğe sahip olması bir rastlantı mıydı?

Kuşkusuz hayır. Hikmet Bey, Türkiye'nin bazı hükümet çevrelerinin düşüncesini belirtmişti. Ama Hikmet Beyin sözleri gerçeklere hiçbir şekilde uymuyordu. Türk halkının Frunze'yi karşılarken ifade ettiği duyguları Sovyet cumhuriyetlerinin karşılıklı beklemeden yaptıkları yardımı, Türkiye'ye karşı dostça ilişkilerini, Türk halkının Yunanistan'la savaşta başarı kazanmasını içtenlikle istediklerini inandırıcı şekilde kanıtlıyordu. M.V.Frunze, bu konuda şunları yazıyor: ''Kavak köyünden çıktığımız zaman bizi uğurlayanlara soruyorum... Sizler ve genel olarak halkınız neden bizlere, Ruslara ve yabancılara böyle iyi davranıyorsunuz? İçlerinden biri sorumu şöyle yanıtlıyor 'Başka nasıl davranabiliriz? Ruslar artık bizim dostumuz. Siz olmasaydınız çoktan yok olmuştuk (*). Bunlardan daha iyisi söylenemez.''

Yusuf Kemal'in Konya'da Franklin Bouillion'la Refet Paşanın İnebolu'da İngilizlerle yaptığı ve başarısızlıkla sona eren görüşmeler sonucunda Kemalistlerin Fransa'nın yardımına bağladıkları umutların yok olmasından sonra Frunze'ye karşı takınılan tavır tamamen değişti.

Türkiye'deki Azerbaycan Elçisi Abilov'un verimli çalışmaları Türkiye ile bütün Sovyet cumhuriyetleri arasında dostluk ilişkilerinin kurulmasına yardım etti.

İ.Abilov, Frunze ve Türk hükümeti arasındaki görüşmelere etkin biçimde katıldı. M.V. Frunze, gerek halkla, gerekse resmi kişilerle görüşme olanağı elde etti; Mecliste bir konuşma yaptı. Bu arada bir dizi Türk gazeteleri, Sovyet cumhuriyetleriyle dostluğun Türkiye için büyük önem taşıdığını belirten makaleler yayınlamaya başladılar.

Frunze, Abilov'la birlikte birkaç kez Mustafa Kemal'le görüştü ve Türkiye ve Sovyet cumhuriyetleri arasında ortaya çıkmış olan bütün sorunlar bu görüşmeler sırasında kolaylıkla çözümlendi.

Mustafa Kemal, M.V. Frunze ve İ.Abilov'la yaptığı görüşme sırasında Mecliste egemen olan akımları üç gruba ayırdı. Birinci gruba, saltanat ve halifeliğin korunmasını isteyen kişileri kattı ve bu grup özellikle din adamlarından, büyük toprak ağalarından ve memurlardan oluşuyordu. Din adamları, ''dinin doğu ve batıyı ele geçirmeye yardım edecek herşey olduğunu'' açıklıyorlardı. Üstelik kışkırtıcı istekler ileri sürüyorlardı: ''Ya hemen saldırıya geçmek, ya da hemen barış yapmak gereklidir''. Önceden söylendiği gibi, ülkenin o zamanki koşullarında bu istekler anlamsızdı ve halk savaşını kesin olarak yenilgiye uğratabilirdi.

İkinci gruba, Avrupa yönelimini destekleyenler giriyordu. Aslında, ''batıcılar'' denen bu gruba Mustafa Kemal'i sevmeyen padişahın eski generalleri önderlik ediyorlardı. Sovyet-Türk dostluğunun öfkeli birer düşmanı olan ''batıcılar'', eğer İngiltere'yle olmazsa öteki Avrupa devletleriyle, özellikle de Türkiye'nin ''geleneksel dostu'' Fransa'yla uzlaşabileceğinde ısrar ediyorlardı, ama bunun yanısıra, bu grubun düşüncesine göre, Türkiye'nin Bolşevik Rusya'yla ilişkilerini bir kenara atmak ve Sovyet-Türk antlaşmasının karşısına Fransız-Türk antlaşmasını koymak gerekebilirdi.
  1   2   3   4   5


Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©atelim.com 2016
rəhbərliyinə müraciət